Sıcak Para

Uğurcan ÖZSES

Ekonomist

Mümkün olan en yüksek kazancı, en kısa zamanda sağlayarak, hızla ülkelerden ayrılan  ‘’Kısa vadeli yabancı sermaye’’, elde tutulamayacak kadar hareketli (!) olması nedeniyle kamuoyunda ‘’sıcak para’’ olarak anılmaktadır.

Doğaldır ki, sunulan görece yüksek faiz hadleri dâhil cazip piyasa koşulları nedeniyle ülkelere giren yabacı kaynaklı bu sermaye, özellikle tahvil bono gibi kamu ve özel sektör borçlanma senetleri ve hisse senetlerine kısa vadeli yatırımlar yapmaktadır. Dolayısıyla ‘’Uzun vadeli yabancı sermaye’’ den faklı olarak sıcak para, kısa vadeli spekülatif işlemleri tercih etmektedir.

Globalleşme sonucu sermaye hareketlerine açık, gelişmekte olan ülkelerde piyasaya giren sıcak para,  tüketim seviyelerini arttırmakta ve artan ithalatla birlikte, büyük cari açıklar yaratarak, istihdamın arttırılamadığı,  geçici ve fiktif bir büyüme sağlanmaktadır. Sürdürülemez nitelikte olan bu durum sıcak paranın geldiği gibi hızla ülkeyi terk etmesiyle ekonomik krizlere sebep olmaktadır.

İşin daha da kötüsü, yerli para biriminin değerlenmesi nedeniyle ülkenin rekabet gücünü zayıflatmakta, böylece sanayinin katma değeri yüksek üretim yapmasını engellemektedir. Bu sürecin sürdürülemez olduğunun iyi anlaşılamaması halinde, ülkeyi terk eden sıcak paranın yarattığı krizin önlenmesi, faiz hadleri daha cazip hale getirilerek, sıcak paranın tekrar ülkeye çekilmeye çalışılması yöntemiyle olmaktadır. Bu döngü, ülkenin artan borçlarının neden olduğu risk primlerinin yükselmesi nedeniyle daha ağır koşullarla, bıçak boğaza dayanıncaya kadar tekrarlanmakta ancak ilk başladığından daha kötü noktaya dönmektedir.

Bu durumun önlenebilmesi için sıcak para tutarının MB tarafından tamamen piyasadan çekilerek, rezervlerin yükseltilmesi için kullanılması ve geri dönen sıcak paranın bu kaynaktan karşılanması düşünülebilir. Ancak bu durum, sıcak paranın olumsuz ekonomik etkilerini önlemek için, MB rezervlerinde atıl tutulacak bir kaynağa, gereksiz yere yüksek faiz ödenerek ülke kaynaklarının yanlış kullanımına yol açmak manasına gelecektir.

İşin bir acı yönü de, kaybedilen rekabet gücü nedeniyle, uzun vadeli yabancı sermayenin de bu ülkelerden gün geçtikçe uzaklaşması sorunudur. Her ne kadar lojistik imkânlar, kamu destekleri ve katma değerdeki payı minimum hale gelse de cazip olan ucuz işçilik,  gibi nedenlerle bu ülkelere yatırım yapılırsa da, mecburen temeli ara malları ithalatına dayanan katma değeri düşük bir üretim modeli oluşturulacaktır.

Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde, enflasyon oranını da aşan faiz hadleri, görece çok yüksek seviyelere çıkabilmekte ve bu durum sıcak paranın hızla ülke üzerine üşüşmesine neden olmaktadır. Gerçekte, sıcak para için önemli olan ülkede yaşanan enflasyon oranından ziyade,  elde edilen kazancın tekrar dövize dönmesi sırasında karşılaşacağı kurun fiyatıdır. Sıcak para için enflasyon ne olursa olsun döviz kurlarının belirli dönem dengeli kalıp kalamayacağına yönelik ön görüler önemlidir. Kazanılan getiriyi aşan bir kur artışı zarar yazılmasına neden olur.

Bu risk swap yoluyla garantili bir biçimde önlenebilmektedir. Sıcak para sahiplerince faiz karşılığı yapılan takas anlaşması sonrası elde edilen yerli para tutarı, vade sonu beklenmeden, hemen dövize çevrilmekte ve yerel para biriminin kur artışından doğabilecek değer kaybetme riski ortadan kaldırılmaktadır. Ülkemizde de uygulandığı gibi geri ödeme zamanı gelince bankalardan temin edilen yerel para birimi ile işlem sonuçlandırılmaktadır. Açık bir ifadeyle elin taşı ile elin kuşu vurulmaktadır. Ancak onlar için el olan taş ve kuş bize aittir.

İşin farkında olan bazı ülkeler bu ticareti swap işleminin sona erdiği ve yerel paranın geri ödeme zorunluluğunun doğduğu gün, piyasadaki para miktarını kısarak önlemeye çalışmaktadırlar. Böylece sıcak para sahiplerini, çok yükselen gecelik faiz hadlerini ödemek ya da temerrüde düşme seçenekleri ile cezalandırma yoluna gitmektedirler. Ülkemizde de zaman zaman başvurulmuş olan bu uygulama, olayı anlamayan ya da anlamak istemeyen bazı çevrelerce yabancı sermaye karşıtlığı olarak nitelendirilebilmektedir.

1989 yılında enflasyonun  %70’ler gibi yüksek seviyeleri nedeniyle, ülkemiz rekabet gücünü kaybetmiştir. Ancak gümrük duvarlarıyla korunduğu için rekabet gücündeki eksikliğin iç piyasada hissedilmediği bu sırada, globalleşme kararı alınarak gümrük bariyerlerin kaldırılması, ülkemizin büyük şansızlığı olmuştur. Böylece sanayi, rekabet gücünü kaybeden TL nedeniyle kendisinden üst sıkletteki rakiplerle karşı karşıya bırakılmıştır. Oysa kimsenin itirazının olmaması gereken globalleşme kararı, yerel paraya iç piyasa yanında dış piyasada da rekabet edebilecek seviyede bir kur seviyesinin sağlanmasını gerekli kılmaktadır. Zamanın MB yönetimince, bu dengeyi sağlayacak bir devalüasyon yapılarak, TL değerinin düşürülmesi sağlanmadan alınan bu kararının sonuçları, bu gün yaşanan zorlukların en temel sebeplerinden biridir. Doğru bir karar, ancak yanlış bir zamanlama ve uygulama yapılmıştır.

Yarışa 5-0 geriden başlayan ekonominin bu durumuna,  2003 yılından itibaren sıcak para için ‘’gizli kur garantili olduğu’’ iyi bilinen ‘’örtülü enflasyon hedeflemesi sistemi ‘’de eklenince, rekabet gücü iyice azalan ülkemize akan sıcak paralar, tüketim seviyesini yükselterek büyük cari açıklar verilmesine neden olmuştur.

Gelişmekte olan ülkelerde, yabancıların uzun vadeli doğrudan yatırımları tabii ki her türlü teşviki görmelidir. Buna karşın, girenin hemen çıkmasının kolay olmadığı, spekülatif yönü de ağır basan yapısı nedeniyle, menkul kıymetler borsasına yönelik portföy yatırımları istisna edilirse, sıcak paranın tamamen önlenmesine yönelik yeni politikalar geliştirilmelidir. Halkımızın alın terine dayanan birikimleri, sürdürülmesi mümkün olmayan yüksek maliyetli geçici bahar havası için feda edilmemelidir.

Minimum seviyelerdeki enflasyon ve faiz hadleri nedeniyle gelişmiş ülkeler, hisse senetleri dışında, sıcak parayı çekmek için çok cazip imkânlar sunmayacaklardır. Buna rağmen gelirlerse, giriş çıkışları Merkez Bankalarının sahip oldukları yüksek rezervleri nedeniyle ekonomik istikrarı etkilemeyecektir. Buna karşın, havuza bir tas su koyup, istediği zaman iki tas su alarak ayrılan sıcak paranın yönetilmesi,  gereken önlemler alınmadan, zamansız globalleşen ve konuyu iyi anlayamayan tüm gelişmekte olan ülkelerde, gizli veya açık olarak, gündemin en üst sıralarında yer almaya devam edecektir.