EKONOMİDE SİYASET VE ÖNÜMÜZDEKİ ÜÇ DÖNEM

Uğurcan ÖZSES

Ekonomist

Seçimlere, alınacak karara göre 6 - 8 ay kaldığı düşünülürse, ekonominin geleceğini, gittikçe ağırlaşan siyasi atmosferi göz önüne almadan analiz etmek mümkün değildir. Bu nedenle ekonomide olması gerekenin değil, olması beklenenin analiz edilmesi daha doğru olacaktır.

Bu bağlamda, ekonominin 3 ayrı dönem yaşaması kuvvetle muhtemeldir. Bu dönemlerin birincisinin, yeni yıla kadar süreceğini düşünebiliriz. Ekim ayından itibaren başladığını varsayabileceğimiz bu dönem ülkenin, finans açısından yaşayacağı zorlukların en yüksek olduğu dönemdir. Ödeme vadesi gelen 30 milyar dolar dolayındaki dış borçların, bankalara ait önemli bir bölümünün çevrilebileceği görüşünde olmamızla birlikte,  oluşabilecek diğer ödemeler için rezervlerin güçlü ve bu farkı karşılayacak seviyede tutulmaları gerekeceği açıktır.

Şirketlerin döviz bulundurma sınırlarının azaltılması, Merkez Bankası bilançosunda “Net Hata Noksan” kaleminde görülen açıklanamayan artışlar,  enerji borçlarının ertelenmesine yönelik girişim haberleri, özellikle ilk defa uygulanan bu denli sıkı kredi politikası ile faizler düşürülmesine karşın, başta tüketicilere yönelik olmak üzere, kredilerde vade ve tutar sınırlamalarına gidilmesi, bu dönem için ekonominin mümkün olduğunca soğutulmaya çalışıldığı anlamına gelmektedir.

Böylece, hükümetin bu dönem tüketim seviyesini mümkün olduğunca azaltarak, döviz üzerindeki baskıyı önlemek suretiyle, vadesi gelen dış borçları ödeyip, yeni yıla yüksek döviz rezervleri ve istikrarlı bir döviz kuru seviyesiyle girilmesini istediği izlenimi doğmaktadır.  Bu dönem için nispi olarak kontrol altında tutulan bir cari açık hedeflenmektedir.

Kısaca, yıl sonunda görülecek enflasyondaki baz etkisi de bu politikaya eklenince, yeni yıla mümkün olabilecek, en güçlü rezerv seviyesi yanında, en istikrarlı bir kur seviyesi ve enflasyon oranı ile girilmeye çalışılacağı anlaşılmaktadır.

Yeni yılla başlayan ikinci dönemle birlikte ilk dönemde güçlendirilmesine çalışılan Merkez Bankası rezervleri de kullanılarak, istikrarlı döviz kuru ve baz etkisi yeni yılda da devam ettirilmek suretiyle enflasyon oranının aşağı seviyelere inmesine çalışılacağı beklenilebilir.

Buna karşın, başta asgari ücret ile memur ve emekli ödemelerindeki artışlar, tek haneye indirilmesi beklenen faiz oranları ile, vade tutarı ve müddetinde sınırlamaların kaldırılması ihtimalinin yüksek olduğu kredi kolaylıkları, bu döneme damgasını vuracak gibi görülmektedir.  

Yeni yılda yürürlüğe girmesi beklenen EYT ve bunun getireceği önemli ödemelerin ve çeşitli sosyal yardımların bütçe üzerindeki yaratacağı olumsuz etkiler de hesaba katılırsa, gevşek bir para politikasına geçileceğini söylemek yanlış olmayacaktır. Buna, otoların ÖTV oranlarında yapılması mümkün olan indirimlerin eklenmesi ve benzeri uygulamalarda göz önüne alınırsa ekonomide sıcak bir döneme girileceğini öngörmek yanlış olmayacaktır.

Bu bağlamda,   asgari ücretin yaratacağı maliyet artışları, başta Kobiler olmak üzere, sanayi şirketlerinin ihracata yönelik faaliyetlerini olumsuz etkileyebilecektir. Özellikle katma değeri yüksek ürünlerde bu etki daha açık olarak ortaya çıkacaktır. Bu durum artan tüketim talebi nedeniyle iç piyasanın daha cazip hale gelmesine neden olabilecektir.

Ekonominin ısınması, tüketim talebini yükseltirken, döviz rezervleri kullanılarak sağlanmaya çalışılacak kontrol sonucu,  enflasyonun altında kalması muhtemel kur seviyesi nedeniyle, TL nin değer kazanması ve rekabet gücünün kademeli olarak azalması sürpriz olmamalıdır. Dış etkiler bir yana bırakılsa dahi cari açıkta artış muhtemel bir sonuçtur.

Isınan ekonominin yaratacağı olumsuz etkilerin seviyesi, uygulanacak gevşek maliye ve para polkalarının derecesine ve müddetine göre değişecek ve üçüncü, yani seçim sonrası dönemde uygulanması gerekecek sıkı para politikasının da seviyesini belirleyecektir.

Üçüncü dönemin önceki dönemleri telafi edecek bir ekonomi politikası gerektireceği açıktır.  Bu dönemde ekonominin soğutularak tüketimin azaltılması kaçınılmaz olacaktır.

Bu dönemde, Hükümet kim olursa olsun önünde çok büyük ekonomik zorlukları bulacaktır.  Büyük bir stratejik yeraltı kaynağı bulunmadıkça, yapılabilecek tek şey, uzun vadeli ve düşük faizli önemli bir borç kaynağı bulunularak, ciddi bir program dahilinde sosyal etkileri de göz önüne alan zamana yayılmış bir sıkı para politikası izlenmesi olacaktır.